Bir Sayfa Seçin

 

“Etik, insanın yalnız kalınca da doğru olanı yapmayı seçebilmesidir.”

– Albert Schweitzer

Etik çoğu zaman bir kural ya da ilke dizisi olarak algılanır. Oysa etik, bir meslek kodunun çok ötesinde; düşünce biçimi, varoluş tavrı ve karar anlarında gösterdiğimiz gerçek kimliğimizdir. Adaletin tesisinde olduğu kadar, gündelik hayatın her anında da merkezi bir yer tutar. Arabuluculuk süreçlerinde, mahkeme salonlarında ya da ofis masalarında değil sadece; ilişkilerimizde, seçimlerimizde, sessizliklerimizde ve sözlerimizde yaşar.

Etik, en yalın hâliyle “güç sende olduğunda, ne yaptığınla ilgilidir.”

Haksızlığa uğrayanın değil, haksızlık yapma ihtimali olanın pusulasıdır.

Etik Karar, Sessizlikte Verilir

Uyuşmazlık çözümünde yıllar içinde edindiğim deneyim şunu gösterdi: En zor kararlar, herkesin sustuğu anda alınanlardır. Arabuluculuk masasında taraflar sessiz kaldığında, öfke geriye çekildiğinde ve boşluk hissedildiğinde ortaya çıkan şey yalnızca bir anlaşma ihtimali değil, bir etik sınavıdır. Hangi bilgiyi ne zaman söylersiniz? Taraflardan biri yanlışa yöneldiğinde nasıl müdahale edersiniz? Yalnızca süreci yönetmekle değil, sürecin adaletini korumakla yükümlüsünüzdür.

Çünkü arabulucu olmak, yalnızca uzlaşmayı sağlamak değil, sürecin güvenliğini, eşitliğini ve saygınlığını koruyacak içsel güce sahip olmaktır. Bu da ancak etik bir tutumla mümkündür.

Etik Bir Duruş, Güvenin Temelidir

Etik, soyut bir kavram gibi görünse de, onun olmadığı yerde güven oluşmaz. Güvenin olmadığı bir ortamda ise ne uzlaşma mümkündür ne kalıcı barış.

İş dünyasında ya da toplumsal ilişkilerde, yalnızca kurallara uymak yetmez. Ne zaman susmalı ne zaman konuşmalı, hangi soruyu sormalı ve hangi konuda ısrarcı olmalı? Bu sorulara verilen yanıtlar yalnızca profesyonel bilgiyle değil, etik sezgiyle şekillenir.

Çünkü bazı şeyler yasak değildir ama yanlıştır.

Bazı durumlarda izin alınmaz ama rıza gerekir.

Bazı sorular hukuken meşrudur ama insanî değildir.

Etik, Herkesin Değil, Cesaret Edenlerin Yoludur

Etik davranmak bazen yalnız kalmayı göze almak demektir. Sessiz kalmanın daha kolay, görmezden gelmenin daha konforlu olduğu bir ortamda, doğru bildiğini savunmak çaba ister, direnç ister. Bu nedenle etik olmak, bir ayrıcalık değil, bir sorumluluktur.

Bireylerin ve kurumların itibarı, sadece başarılarıyla değil, neyin yanında durup neye göz yumduklarıyla da belirlenir.

Çatışmalarla dolu bir dünyada, çözüm bulmak kadar o çözümü nasıl bulduğumuz da önemlidir.

Arabuluculukta Etik: Sürecin Görünmeyen Omurgası

Arabuluculuğun özü, güven üzerine kurulur. Tarafların birbirine değil, sürece güvenebilmesi gerekir. Bu güvenin en temel kaynağı ise arabulucunun etik duruşudur. Taraf tutmamak, gizliliğe sadık kalmak, manipülasyona izin vermemek; bunların hiçbiri yalnızca kural değil, içselleştirilmiş etik bir bilinçle mümkündür.

Etik duruş, sessiz anlarda kendini belli eder.

Bir sözün söylenmediği, bir bakışın kaçırılmadığı, bir ayrıcalığın kullanılmadığı anda…

Etik, sadece bir davranış biçimi değil; kim olduğumuzu, neye inandığımızı ve hangi dünyayı kurmak istediğimizi gösteren bir yoldur. Bugün yaşadığımız karmaşa, yalnızca sistem eksikliğinden değil, etik pusulaların sustuğu bir çağdan kaynaklanıyor olabilir.

O yüzden belki de önce şu soruyu dürüstlükle yanıtlamamız gerek:

Doğruyu bildiğimizde değil, doğruyu seçebildiğimizde kim oluyoruz?